Barcelona gerek Mimarlık Tarihi derslerinde gerekse mimari bloglarda, yazılarda sıkça adını duyduğum bir şehir. Bu yüzden bu şehri mimari bir inceleme gezisiyle deneyimlemek oldukça eğlenceli oldu.
Mimari olarak pek çok farklı eser barındırmasına karşın Barcelona denince akla tabii ki ilk olarak Antonio Gaudi geliyor. Zamanının ilerisinde tasarımları bulunan ve hem tasarım hem de inşaat konusunda farklı teknikler kullanan mimar'ın şehirde pek çok eseri var. Bunlardan en dikkat çekici ve kuşkusuz mimarlıkla ilgili veya ilgisiz herkes tarafından en çok bilineni La Sagrada Familia. Bu bazilika'yı eşsiz kılan pek çok özelliği var bunlar; Gaudi'nin kum torbalarını kullanarak ortaya çıkardığı formu, içerisindeki pek çok yüksek ve dallanan kolon ile oluşturulan farklı mekan algısı, her köşedenin birbirinden farklı ve şaşırtıcı detaylarla bezeli olması ve bence en dikkat çekici özelliği olan 1882'de başlamış ve inşaatının hala sürüyor olması. Dediğim gibi mimarın şehrin pek çok yerinde izleri var bir başkası da Casa Batllo. Casa Batllo da mimarının imzasını taşıyan bir yapı. Cepheyi gördüğümüzde balkonların parmaklıklarında, kullanılan rengarenk mozaiklerde, renkli vitraylarda, bezemelerde ve binanın tümüne hakim olan amorf biçimlerde Gaudi üslubunu beli ediyor. Gaudi'nin bir eserinden daha bahsetmeden geçemeyeceğim. O da Park Güell. Her elemanında gösteriş ve farklılığın belli olduğu bu park şehri yukarıdan görme olanağı sunuyor. Gösterişli merdivenleriyle, heybetli sütunlarıyla ve her köşede farklı renkli parçaların birleştiği mozaikleriyle bence oldukça mutlu, mutluluk veren ve herkesin kolaylıkla sevebileceği bir mekan.
Park Güell'den bahsetmişken şehirdeki bir başka yeşil mekana değinmek istiyorum. Barcelona Botanical Gardens olabildiğince sade mimari üslubuyla Park Güell ile taban tabana zıt bir duruş sergiliyor. Mimari elemanlardan çok doğal elemanlar ön plana çıkarlmış burada. Girişindeki büyük kapılarla oluşturulan Park Güell'dekinden çok farklı bir tür gösteriş.